Ürdün’de gezilecek yerler ve gezi rehberi

Biraz tarihinden bahsedelim…

Ürdün, İslamiyet yayılınca Arap-İslam Devleti’nin sınırları altındaydı. Bir dönem sonra; önce Memlük, sonra Osmanlı egemenliğine giren Ürdün, I. Dünya Savaşı sonunda Türk egemenliğinden çıktı. 1921 yılında İngiliz mandası olarak Mavera-i Ürdün Emirliği adını aldı ve başına da Şerif Hüseyin’in oğlu I. Abdullah geçti. I. Abdullah, İngilizlerden bağımsız hareket etmek isteyince öldürüldü ve yerine oğlu Tallal geçti. Akli dengesini yitiren Tallal tedavi olmak için İstanbul’a geldi ve yerine oğlu Hüseyin geçti. Hüseyin’in vefatından sonra ise yerini Kral II. Abdullah aldı. Ürdün, II. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsız bir krallık oldu.

Pin

Yine günlerden bir gün… Kendimi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda buldum. Ürdün bileti almışım, uçağa binmişim, uçak havalanmaya başlıyor ve ben anca kendime gelebiliyorum, anca ne yaptığımın farkına varabiliyorum. Yemek servisleri yapılıyor, hostesler geliyor geçiyor, iki buçuk-üç saatin ardından Ürdün- Akabe Havalimanına iniyorum. Ülkeye gece iniş yaptığım için hiç zaman kaybetmeden başkenti Amman’a geçiyorum. Sabaha karşı başkentte oluyorum ve biraz dinlenmeye çekiliyorum.

Pin

Dinlendikten sonra başkenti gezmeye başlıyorum. Üniversitesine göz atıyorum ve buranın bizim üniversitelerimizden farksız olduğunu görüyorum. Her ülkeden ve o ülkelerin şehirlerinden onlarca öğrenci mevcut olduğunu görüyorum. İnsanların her an muhabbete açık oldukları benimle konuşmak istemelerinde belli oluyordu. En az bir tane yabancı dil bilmek her yönden iyi olduğunu düşünüyorum. Üniversiteyi gezdikten sonra Ürdün’ün sokaklarına dalış yapıyorum ve kendimi Vasatül Beled adlı mahallesinde buluyorum. Burada Antik tiyatrolar, mağazalar, hediyelik eşya dükkanları, lokantalar, kafeler ve tabiki sahaflar mevcut. Aralarında en çok tiyatrolar ve Kaman yazan lokanta tarzı dükkan dikkatimi çekmişti ve ilk yerli lezzeti orada tatmıştım. Tabi ki Felafel’den bahsediyorum. Felafel, nohut’un ezilip daha sonra baharatlarla karıştırılarak köfte haline getirilmesiyle yapılan bir tür Ortadoğu yemeğidir. Arap yarımadasında bilirsiniz ki baharat insanların olmazsa olmazlarıdır. Eğer yemek yiyorsanız o baharattan tatmamanız mümkün değil.

İlk günden başkentin sokaklarını ve değişik tarihi mekanlarını doya doya gezmem beni o kadar yormuştu ki kendimi ertesi güne hazırlamam gerektiğini anladım. Ertesi gün Ürdün’ün bir diğer şehri olan Ceraş’a gittim.

Pin

Ceraş, Antik Roma döneminde Geresa adıyla bilinmekte olup gelişmiş ve kalabalık ticaret şehriydi. MS 749 yılında şiddetli bir deprem sonucu Ceraş’ın büyük bir bölümü yıkmıştır. Şehrin yıkım ve kalıntıları yüzlerce yıldır toprağa gömülü kalmış olup 1806 yılında Alman oryantalist Ulrich Jasper Seetzen tarafından keşfedilmiştir. 93 Harbi’nden sonra şehre Kafkasya’dan Çerkez muhacirler yerleştirilmiştir. Ayrıca bu antik kenti gezerken gözüme Zeus’un tapınağı da çarpmıştı. Tadilattan dolayı buraya girememiştim. Buraları gezerken baştan sona tamamen önceden yaşamış bir medeniyet hissediyorsunuz. Arenalar, mağaralar, mezarlar, tapınaklar ve zamanında o kadar büyük bir antik kentmiş ki, içerisine iki adet tiyatro inşa edilmiş. Kuzey ve güney olarak adlandırılan bu tiyatrolar gayet geniş ve bir tanesi bugün hala kullanılmakta. Hemen her Roma şehrinde olduğu gibi burada da uzun ve bol sütunlu yollar mevcut. Yolu her iki yandan saran bu yolların kesişim noktalarına da dörderli öbekler halinde dört cepheli çeşmeler yapılmış. Tarihi bir kez daha ve doğanın bana bahşettiği bu gerçeklikleri yaşayarak yavaşça buradan da ayrılıyordum. Başkente dönerken asırlarca yaşanmışlıkları düşledim ve bir günü daha geride bırakmıştım.

Pin

Ertesi gün uçağımın indiği yere Akabeye doğru yol aldım. Akabe, Ürdün’ün denize açılan tek limanı olması sebebiyle stratejik bir öneme sahiptir. Akabe’nin hemen yanında İsrail’in Elyat şehri yer alır. 7. yüzyılda Müslümanların idaresine geçen şehir, 1115 yılında haçlıların hakimiyetine girdi. Selahaddin Eyyubi Akabe’yi 1170 yılında haçlılardan geri aldı. Yavuz Sultan Selim’ın Mısır seferi sırasında 1516 tarihinde Osmanlı topraklarına katılan şehirde hac yolarının emniyeti için bir kale inşa edildi. Osmanlıların yaptırdığı bu kale Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Osmanlı topraklarından Hacca gidenlerin Şam’dan sonra ikinci durağı olan Akabe aynı zamanda Şam ile Mısır üzerinden gelen hacıların buluşma noktasıydı. 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın, 1908’de Hicaz Demiryolu’nun açılmasıyla Akabe eski önemini kaybetti. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Arabistanlı Lawrence lakaplı Thomas Edward Lawrence’ın kışkırtmasıyla ayaklanan Arap göçebelerinin Türk kalesine saldırması ile İngilizlerin eline geçen Akabe 1946 yılında Ürdün’ün bir şehri haline geldi. 1948’deki Arap-İsrail savaşından sonra gelen Filistinli mültecilerle şehrin nüfusu hızla arttı. Günümüzde Ürdün’ün önemli bir gelir kaynağı olan fosfat Akabe limanından ihrac edilmektedir. Bu sebeple önemli bir ticaret merkezi olan şehirde aynı zamanda lüks oteller ve bir de havalimanı mevcuttur.

Pin

Yabancı topraklardaydım ve  kendimi doğaya bırakmıştım. Doğaya yani artık dünyaya açılmıştım. Ürdün’ün yüzölçümü oldukça büyük ve kamp yapılacak alanlar da geniş. Bu topraklarda gitmek isteyip gidemediğim bir Petra var bir de Arabistanlı Lawrence’ın çölü olarak ün salmış Wadi Rum Çölü.

Pin

Bir sonraki Ürdün maceramda ilk olarak gideceğim ve dolu dolu yaşayacağım yerlerden bir kaçı. Sizlerinde Ürdün macerasını tatmanızı isterim. Yeni ülkelerle, yeni şehirlerle, yeni doğa olaylarıyla, yeni maceralarla ve yepyeni düşüncelerle birlikte olabilmek ümidiyle, şimdilik hoşçakalın, doğadan ve doğallıktan uzaklaşmayın efenim…

Pin

TWİTTER'DA BİZİ TAKİP EDİN!


2